15 Şubat 2008 Cuma

O GÜN, BUGÜN MÜ?
ALİ BULUNMAZ

Türban düzenlemesinin meclisten geçmesine sevinenlerin başında Arap diktatörlükleri ve İran geliyor.

Hatta İran Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Heccetülislam Biriya’nın şu sözleri dikkatle incelenmeli: “Türbanla ilgili yasa, İslam’ın Türkiye’de galip geldiğinin göstergesidir; İran İslam Devrimi’nin 29. yılında, İmam Humeyni’nin İslam değerlerinin yayılmasıyla ilgili sözleri gerçek oluyor.”

Bu açıklama, Türkiye’nin nereye doğru yol aldığının ve nerede görüldüğünün bir kanıtı değil mi?

***

Türkiye’de siyaset 2002’den bu yana kimi zaman gizli, ama çoğu zaman açık biçimde dincilik üzerinden yürüyor. Bunun lokomotifi ise, Milli Görüş gömlekli AKP.

AKP, kendi sermayesi, sosyal tabanı, çıkar grupları ve medyasını yaratmaya hız verdi. Başından bu yana AKP’nin dincilik politikasına “özgürlük” ve “demokrasi” kenar süslerine sığınıp ses çıkarmayan AKP’ci yazar ve gazeteciler, türban tartışması ciddileşince az biraz “eleştirel” tutum takınıverdi.

Ama Tayyip Erdoğan, herkesin ve her kurumun kendisini koşulsuz desteklemesi gerektiğini düşündüğünden, iktidara karşı tavır değiştirir gibi yapan yazar ve gazetecilere esti gürledi.

Erdoğan’ın, özgür ve sorumlu basına karşı tutumu öteden beri biliniyor. Ama şimdi, kendisini iktidar yapan medyaya yönelik sert açıklamaları ne anlama geliyor? “Benim gibi düşünmezseniz kendiniz bilirsiniz” demek değil mi bu?

***

Erdoğan medyayı halka şikâyet ediyor, “siz çırılçıplak kadın fotoğrafları basıyorsunuz, müdahale ettik mi, etmedik; ‘şimdi bizi kara çarşafa sokacaksınız’ diyorsunuz, ne haliniz varsa görün, zaten halk sizi nereye getirecekse getirir” ifadesini kullanıyor.

Buradan, “muhafazakârlaştırdığımız ve kimyasını değiştirmeye koyulduğumuz toplum, bizim istediğimiz şekle gelince, sizin işiniz kendiliğinden bitecek” sonucunu mu çıkarmalıyız?

Konunun bir de ekonomik boyutu var. 2002 seçimlerinden sonra, 3 Kasım’a kadar kendisini keskin biçimde eleştiren bazı medya gruplarının başına gelenleri hatırlatıyor bir yerde Erdoğan. “Kendinize gelin, haddinizi bilin” demeye getiriyor. “Yüzde 47 oy aldım, icabınıza bakarım” anlayışıyla hareket ediyor.

***

Bugün AKP eliyle Türkiye’nin sürüklendiği noktanın ayırdına varabiliyor muyuz? Türbana yönelik Anayasa değişikliği ile örtülen gerçekleri görebiliyor muyuz?

Çıkarılan mali afları; ekonomideki krizi; toplumsal gerilimi; yüzyılın projesi diye, uğrunda gündüz vakti havai fişekler patlatılan AB’nin Türkiye’yi dışlayışını; “özgürlük”, “eşitlik”, “demokrasi” ve “hoşgörü” gibi kavramları kullanan iktidar tarafından, hızla dinci diktatörlüğe itildiğimizi kavrayabiliyor muyuz?

AKP, 10 yıl önce Refah ve Fazilet döneminde yapılamayan ya da yarım kalan ne varsa, hepsini gözümüzün içine baka baka gerçekleştiriyor.

“Hazmettire hazmettire geliyoruz” ve "bu millet istedikten sonra laiklik elden gidecek elbette” sözlerinin, bugün gerçekleşmeye başladığının farkında mıyız?

O gün, bugün mü yoksa?...

Hiç yorum yok: