20 Mayıs 2009 Çarşamba

TÜRKAN SAYLAN OLMAK...
ALİ BULUNMAZ

Türkan Saylan'ın cenaze törenine katılan on binlerce insan haykırdı: “Türkan Saylan onurumuzdur...”

Gerçekten de öyle.

Onur, onursuzlarca unutturulmak; meta haline getirilmek istenen bir kavram bugünlerde.

Kurtuluş Savaşı, bir onur mücadelesiydi...

Ardından gelen devrimler, onurlu bir yaşamın temel taşlarıydı...

***

Şimdilerde Mustafa Kemal ve arkadaşları öncülüğünde gerçekleştirilen devrimleri savunmak ve onlara bağlı olduğunu göstermek “darbecilik” ya da “teröristlikle” bir araya getirilmeye çalışılıyor.

Saylan'a son günlerinde yapılmak istendiği gibi...

Hayatı boyunca pek çok güçlüğün üstesinden gelen bu insan, ömrünü eğitime ve çağdaşlık için çalışmaya adadı.

Cenazesindeki kalabalık bunun farkındaydı: “Türkan Saylan ölümsüzdür...”

***

Saylan ölümsüz, çünkü geride yoğun emek harcayarak bıraktığı bir dernek ve binlerce öğrenci var.

İnsan var...

Kendisi gibi...

Hastalığının en yorucu günlerinde vasiyetini de açıklamıştı Saylan, yine eğitim diyordu, yine çağdaşlıktan bahsediyordu: “100 bin kız öğrenci okutun...”

İşte belki şimdi, bu yüzden hemen toparlanmak ve çalışmaya başlamak; Türkan Saylan olmak gerek.

Vasiyeti yerine getirmek ve yaptıklarını daha da ileriye taşımak...

100 bin kız öğrenci ve daha çok çağdaş insan yetiştirmek adına harekete geçip, bir tuğla koymak ve sorumlulukların bilincinde olmak...

Kısacası Türkan Saylan olmaya çabalamak gerek...

Onurlu ve insanca yaşamak için...

Tıpkı Türkan Saylan gibi...

13 Mayıs 2009 Çarşamba

HERKES SUÇLU
ALİ BULUNMAZ

Mardin'de 44 kişinin öldürülmesi katliam mı facia mı?

Şurası kesin, bu bir büyük cinayet...

Çarpıklığın, başıbozukluğun ve hatta verilen tavizlerin yarattığı bir büyük cinayet...

***

Olayın hemen ardından bölgeye gidenler, Bilge köyü ile ilgili yazılar yazan ve görüş açıklayanlar sayesinde cinayet gündeme oturdu.

Sayının 44 olmasının da payı büyüktü elbette...

Bu rakam 4 olsaydı, belki bu kadar tartışılmayacaktı.

Ama bir gerçek var ki, Güneydoğu'da her an bu ve buna benzer şeyler oluyor. Kimi küçük bir haber olarak arşivlerde yerini alıyor kimine değinilmiyor bile...

Ağalar, şeyhler ve şıhlar istediği gibi at oynatmaya; siyasette, sosyal hayatta ve ekonomide etkinliğini koruyor.

Seçim zamanı siyasetçilerin el pençe divan durarak oy istediği, oy avcılığı için her türlü tavizi verdiği bu kişilerin dediği kural veya emir haline geliyor.

***

Şimdi tartışaduralım...

Sayı 44'ken konuşalım...

Ya yarın, bu rakam 144 oluursa? Sorun değil biraz daha tartışırız...

Ama ne, ne kadar değişir; orası bilinmez...

Buralardaki düzeni değiştirmeye çalışanları; örneğin Türkan Saylan'ı, “terörist” ya da “darbeci” diye yaftalayalım...

Sonra sayı 144'e, 244'e çıkınca defterleri yeniden açalım, tartışalım...

Suçu ağalara, şeyhlere, şıhlara yükleyip vicdanımızı rahatlatalım...

Beylik sözlerle, matbu açıklamalarla işi geçiştirelim...

***

Peki, suçlu kim bu durumda? Yalnızca oraları parsellemiş ağalar, şeyhler, şıhlar mı?

Onları bu denli güçlendirenler, Güneydoğu'da olup bitene kulağını tıkayan duyarsız insanlar ve daha fazlasını yapacakken çekinik davrananlar aynı oranda cinayete ortak olmadı mı?

Aşiret düzeni mi, ona kola kanat geren zihniyet mi? Gerçek suçlu kim?

Oradaki düzeni değiştirmeye çalışmayan, buna katkı vermeyen, susan ve kısık sesle konuşan; kısacası sorumluluğunu yerine getirmeyen herkes biraz suçlu değil mi?

Elimizi yüreğimize koyup biraz daha düşünelim...

7 Mayıs 2009 Perşembe

ELDEKİ KUŞ...
ALİ BULUNMAZ

6 Mayıs kimileri için pek bir şey ifade etmeyebilir.

Takvimde öylesine bir gündür...

6 Mayıs, aslında yurseverliğin boynuna ilmeğin geçirilmek istendiği gündür, geçirildiği değil...

Yaşanan acıları aşmak ve onlara yenilerini eklememek için o günün önemini kavramak gerek.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı hatırlamak ve hatırlatmak gerek...

Dolayısıyla yurtseverliği de...

***

Yurtseverliği, kör milliyetçilik ve şiddetle eşleştirmek isteyen zihniyet bugün her yanı kaplamış durumda; kendine engel gördüğü her kavram ve herkesle hesaplaşma hırsıyla dolu...

Timsah gözyaşlarıyla köşelerini süsleyenler ve onların ağababalarının dili, emek-sermaye çelişkisi, hak-hukuk ve yurtseverlik deyince lal oluyor.

Samsun'dan Ankara'ya Bağımsızlık Yürüyüşü gerçekleştiren Deniz Gezmiş önderliğindeki insanlar ne demişti: “Tam bağımsız Türkiye...”

Bugün bu sözü söyleyen, kire pasa bulaşmamış ve onurlu insanlara “terörist” yaftası yapıştırılmak isteniyor.

“Darbelerle ya da darbe girişimleriyle hesaplaşalım” diyenler, sivil darbeyi es geçiyor veya böylesi işlerine geliyor.

***

Yurtsever Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972'de bir darbe sonunda idam edildi. Nice canlar gibi...

Hesaplaşılacaksa havadaki kuşla değil, eldekiyle hesaplaşılmalı...

1 Mayıs 1977'yle, Maraş'la, 12 Eylül'le, Sivas'la...

Yapılabiliyorsa, buna cesaret edilebiliyorsa...