19 Kasım 2007 Pazartesi

“ZAFERLER” VE “YENİLGİLER” (*)
ALİ BULUNMAZ

Aydın zor zamanların insanı değil midir? Onun sorumlulukları, sorgu ve soruları; kendisine verilen aydın payesinin bir ağırlığı yok mudur? O ağırlık, doğruyu söylemeyi, yeri geldiğinde kendini bile eleştirmeyi zorunlu kılmaz mı? Kendi olmayı ve nereden nereye geldiğini bilmeyi? Ayaklarının, öncelikle kendisini insanına ve dünyaya açan topraklara basması; olayları yorumlar, gerçekleri görürken / görmesi beklenirken, tüm yapıp etmeleri ve söylemlerinin tekrar tekrar üstünden geçmesi gerekmez mi aydının?

Demokrasi, özgürlük; hak hukuk derken, aynı zamanda onuru da içselleştirip dillendirmesi gerekmez mi? Onuru, yaşamının tam orta yerine yerleştirmesi? Ama hayır, sorumluluk, bilinç ve onur; bunların hiçbir önemi yok bugün. Şimdilerde “yenilgiler” ve “zaferler” var.

Kimimiz “yenildiğini” düşünüyor; “ötekileştiriliyoruz” diyor, “kenara itiliyoruz.” Hayır. Bugün değersizleştirilmeye ve içi boşaltılmaya çalışılan bir onur var elde. Yenilgi değil bu. Gerçek aydının “hayır”ına karşılık, sahtelerinin “evet”leri ve yüzlerinde, “zafer” kazanmış bir edayla kocaman bir gülümseme var. Koşulsuz, sorgusuz ve alay edercesine. Fakat onların, onuru ve yılların kazanımlarını elinin tersiyle itme gibi bir aymazlığı evetlemesi mümkün müdür? “Her şeyi istediğimiz gibi yaparız” türünden bir baskı kurma eğilimi ve gücün boyunduruğundaki cemaatleşme, bir zafer midir? Elbette değildir. Bu, olsa olsa yanılgıdır, aklı ateşe atmaktır; bilinç çekilmesidir. Her şeyden önemlisi onuru ötelemektir.

Bir yenilgi yoktur ortada, zafer de. Olup biteni tüm çıplaklığıyla görenler ve duyanlara; bu yüzden endişelenenlere, güce ilişen ve “alışırsınız, her şeye alışırsınız” diyen nobranların “korku yaratıyorsunuz, işleri yokuşa sürüyorsunuz” biçimindeki saldırıları sürmektedir. Nur topunun ışığıyla yüzü gözü “aydınlanmıştır” bunları dillendirenlerin; “zafer” kazandıklarını sanmış, yengilerini ilan etmişlerdir.

Her yere eni konu kendilerini kopyalayanlar. Hayır yerine evet demeyi seçenler. Bindikleri balonlarla yüksekten ve kıtalararası yolculuklara uzananlar. Gerçek aydınları, “sahte” gibi göstermeye çalışan ve susturmaya çabalayanlar… Gerçekte korkanlar onlar. O nedenle kendileri gibi olmayanı yanlarına yaklaştırmıyorlar.

Özgürlük ve demokrasiyi de, iktidarlarını sağlam kılmak için, onuru çeperde bırakarak kendilerince yorumlamaları da bu yüzden. Cemaatlerinde mutlu ve varsıl yaşıyorlar. Fakat bir “zafer” mi bu? Baskı, zafer midir?

Gerçek zaferler onurla kazanılır; onun olmadığı “utku” geleceğin yenilgileri değil midir aslında? Tarih, bunun örneklerinin yazılı olduğu büyük bir kitaptır. Okumak isteyene kendisini açar…

(*) Cumhuriyet, 09.10.2007

Hiç yorum yok: