5 Kasım 2007 Pazartesi

ERDAL İNÖNÜ KİMDİ?
ALİ BULUNMAZ

Erdal İnönü, koşulların zorlaması olmasaydı, 12 Eylül ortamında “benden daha kötüler ülkeyi yönetmesin” diyerek siyasete girer miydi?

Onu özel kılan neydi? Başarılı ve adını dünyaya duyurmuş bir bilim insanı, İsmet İnönü’nün oğlu olması, kalıpları kıran üslubu ve keskin zekâsı. 12 Eylül’ün baskı ortamında, Türk siyasetine getirdiği mizahi yaklaşım da unutulmamalı.

Kendisini bir siyasetçiden çok bilim insanı olarak gören, analitik düşünme biçimini siyasete uyarlayan; politika ile pozitif bilimler arasında bağ kuran ve en başta kendine, daha sonra da kişi ve olaylara eleştirel gözle bakan bir insandı Erdal İnönü. Yakından tanıyanlar da tanımayanlar da bu yüzden çok sevdi onu. Aynı yolculuğu paylaşanlar da farklı yollardan gidenler de.

2000’li yılların başında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi koridorlarında, kendisini hayranlıkla izleyen öğrencilerin yanına yaklaşıp ellerini sıkarak samimi biçimde hal hatır sorması da, onun insancıllığını gözler önüne seren an(ı)lardan biridir yalnızca.

Türkiye’de siyasetin genel düzeysizliğinin, onu en zorlu fizik probleminden daha çetrefil bir uğraş haline getirdiği gerçekken, Erdal İnönü’nün politikayı güler yüzlü biçime dönüştürmeye çabalayışı atlanabilir mi?

Zamanı geldiğinde koltuğunu bırakmayı bir yenilgi değil, aksine bir gereklilik olarak değerlendiren de o değil midir? Dünyaya adını duyurmuş bir fizikçi, Türkiye’de siyasetin güler yüzü olmuş bir devlet adamı ve insancıllığıyla herkesi etkilemiş bir isim değil midir Erdal İnönü?

İşte bunlardan dolayı, Türkiye’ye biraz da fazla gelmiştir. Şimdi ondan geriye kalanlardan örnek alınması gereken pek çok ayrıntı bulunuyor. Ama bunları okuyabilmek için, Erdal İnönü gibi keskin ve mizahi bir zekâya sahip olmak zorunlu gibi görünüyor.

Hiç yorum yok: