1 Ekim 2007 Pazartesi

EĞRİLER VE DOĞRULAR-I
ALİ BULUNMAZ

Her şey dilde başlar. Dil, dış dünyayı anlama, anlamlandırma; yaşanmışlıkları, kültürü ve olayları bildirmek için gerekli, hatta zorunlu bir araçtır.

Türkiye iki önemli ve popüler tartışmanın / sorunun peşinden gidiyor: Bunlardan birincisi “Malezya olur muyuz?”, ikincisi “mahalle baskısı var mı?”

Aslında iki soru da eğri sorulduğundan, yanıtının doğru olması beklenmemeli.

Malezyalaşmak (?!)
“Türkiye Malezya olur mu?” sorusu gündemi epey işgal etti, etmeyi de sürdürecek gibi görünüyor. Fakat sorunun biçimsel yanlışlığı, tartışmaları da yanlış yönlendirdi / yönlendiriyor.

Soru yanlış, çünkü “Malezya olur mu?” kökü, Türkiye’nin bir başka ülkeye dönüşme olasılığını sorguluyor. Oysa “Türkiye’de Malezya’dakine benzer biçimde bir toplum yapısı (‘ılımlı İslam’ toplumu) oluşturulabilir mi?” sorusu tartışmayı doğru mecraya çekebilir(di). Ama uzunluğundan ve manşet olma özelliğinin azlığından dolayı, kısa fakat yanlış soru seçildi. Bir başka deyişle işin kolayına kaçıldı.

Malezya benzeri bir toplum yapısı olanaklı mı? Bunu, Malezya’nın nasıl “ılımlı İslam” ülkesi haline getirildiğini anlayarak yanıtlayabiliriz. Pek çok gazetecinin, muhabir ve araştırmacının (yönlendirici olanlar hariç), Malezya’nın bugüne gelişi ile ilgili ortak izlenimi, halkın böylesine bir yapıyı ciddiye almadığı ve sonradan bunu, “istediğine inandırıldığı” yönünde. “Fark etmedik, anlamadık” gibi ifadeler, Malezyalılar arasında bolca kullanılıyor. Oysa ülkenin İslamlaştırılma sürecinin “sivil” örgütlenme, dinci oligarşinin temellerinin atılması, yaşayışın din kurallarına göre düzenlenmesi ve en önemlisi uluslararası yardım-yönlendirmelerle geliştiği görülüyor. Sonuna bir baskı ortamı yaratılıp, yazılı-yazısız kurallar ile giyim-kuşamın ve zihinlerin dinci yapıya alıştırıldığı gözlemleniyor.

Peki, Türkiye’de bu mümkün mü? Bir kere, özellikle 2002’den bu yana aşırı bir muhafazakârlaştırma çabasının bulunduğu ve toplum üzerinde kimi zaman açık ama çoğunlukla örtük bir baskı kurulduğu gerçek. İşin diğer bir boyutu, Türkiye’nin laik ve çağdaş yapısının korunması gerektiğini belirten AB’nin de bu harekâtın “öznelerine” sahip çıkması. AB ülkeleri, Türkiye’yi sadece (Müslüman dünya ile “diyalog” ve enerji yollarının güvenliği gibi) pragmatik hesaplarla ve koşullu biçimde “kabul edeceklerini” bildiriyor. AB, gerekli (Kıbrıs, azınlıklar, Patrikhane, ekonomik bağdaşıklık türünden) tavizleri alabilmek ve çeşitli yaptırımları harekete geçirebilmek adına, AKP hükümetine tam destek veriyor.

Bununla birlikte, Türkiye’yi Arap ülkeleri ve “ılımlı İslam” için “örnek” gösteren ABD de, yarattığı ve büyüttüğü AKP’ye arka çıkmayı sürdürüyor. Malezya tartışmalarının mimarı Richard Hollbrooke’un, bu tartışmayı “bilmeden, istemeden ve cehaletle” açtığını düşünmek olanaklı mı? Türkiye’nin demokrasi konulu bir toplantıda Irak, Tanzanya, Afganistan ve Endonezya gibi ülkelerle yan yana getirilmesi neye işaret ediyor?

Türkiye’de Atatürkçü kesim büyük bir hınçla “seçkinci, darbeci, faşist” diye suçlanırken; dinci ve takiyyeci zihniyet tüm kurum ve kuruluşları ele geçirmeye, “sivil” adı altında aslında sivil darbe anayasası hazırlamaya ve tarikat-siyaset-ticaret ilişkilerini güçlendirmeye devam ediyor.

Türkiye’de Malezya tarzı bir toplum yaratılabilir mi? Bunun, hatta daha fazlasının olması için gerekli ortam yaratılıyor. Toplumun kimyası hızla değişiyor / değiştiriliyor. Medya, iş dünyası ve “sivil toplum kuruluşlarının” çoğunluğu buna arka çıkıyor. Dinci oligarşi ve yandaş demokrasisi ekonomiden eğitime hemen her alanda iktidarını güçlendiriyor. “Alışırsınız, nelere alışmadınız ki” biçiminde bir dayatma etkisini hissettiriyor.

Ama bunun önlenmesi için, başta özgürlük ve demokrasi adına, baskılara direnç gösterilmesi gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine, sahip çıkılması ve onların içselleştirilmesi zorunlu hale geliyor. Bu, dayatılan dinciliğe bir başkaldırı niteliği taşıması bağlamında önemli.

Aksi takdirde Türkiye, gelecekte Malezya için, dinci yönetim anlamında örnek alınabilecek bir noktaya varabilir…

Hiç yorum yok: