10 Ekim 2007 Çarşamba

“SÖZÜN BİTTİĞİ YER” Mİ?
ALİ BULUNMAZ

Yirmi dört saat içinde 15 askerin şehit edilmesi üzerine, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçeksözün bittiği yerdeyiz” dedi. Gerçekten öyle mi?

Türkiye’de aylardan beri sınır ötesi harekât tartışılıyor. Öte yandan “Kürt sorunu”na ilişkin açılımlar yapılıp, “barışçıl ve diyalogla” çözüm üretilmesine dönük fikirler ortaya atılıyor. “Genel af”, “siyasi tanınma” gibi öneriler(!) getiriliyor. Ama gözden kaçan ya da bilinçli şekilde kaçırılan noktalar var.

Bir kere Kürtçü (Kürt kökenlileri siyasi amaçları için kullanan) kesim, hem PKK’yi hem de “Kürt sorunu” olarak adlandırdıkları Kürtçülülük sorununu, salt siyasi sorun biçiminde görme eğiliminde. Kuzey Irak’ta kurulmaya çalışılan “Kürt devleti” ve Güneydoğu’da kotarılmaya çabalanan “eyalet”e en büyük katkı da buradan geliyor. Sırrı Sakık’ın sözlerini hatırlayalım: Biz hepimiz tek millet değiliz.”

Kürtçülerin içinde yer aldığı ortaklıkta, AB ve ABD başı çekiyor. Örneğin AB’nin kasım ayında açıklayacağı İlerleme Raporu’nun ön metninde “DTP’nin grup kurması, azınlıklar konusundaki çözümün kolaylaşmasını sağlayacaktır” deniyor. Bu ne demek? AB, Türkiye’de yaşayan Kürt kökenli yurttaşlarımızı azınlık statüsünde değerlendiriyor. Bunun en büyük destekçisi de Türkiye’deki Kürtçü kesim.

Diyarbakır’da düzenlenen “Kürt Konferansı”ndaki kimi sözleri anımsamakta yarar var:

“Kürtler azınlıktır.”
“Sizin terör dediğinize biz terör diyemeyiz, dersek sizleşiriz.”

“DTP’yi anlamlı kılan PKK ile organik bağıdır.”

Şimdi böylesine bir destekle PKK’nin eylemleri arasında bir bağ var mı? Varsa nasıl bir bağdır bu? Baktığımızda, PKK ve Kuzey Irak’taki yönetimin yakından ilişkili olduğunu görüyoruz. Kuzey Irak’taki siyasi oluşuma doğrudan veya dolaylı biçimde destek verenler, Barzani, CIA ve AB’nin yardımıyla oluşan terörü gözden kaçırma ya da görmezden gelme eğilimindedir. Aynı kesimle birlikte, Kuzey Irak yönetimi de “PKK, Türkiye’nin iç meselesidir” görüşünde birleşmiyor mu?

Ancak PKK, Türkiye’deki saldırılarında lojistik desteğini Kuzey Irak’tan sağlıyor. Geçtiğimiz haftalarda ortaya çıkan ABD silahları ile Alman ve Rus yapımı silahların bölgeye gelişi, PKK terörünün arkasında kim / kimler bulunduğunu göstermeye yetiyor. ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, Amerikan silahları ile ilgili olarak “karaborsaya düşen silahları PKK satın almış” diyor. Bu açıklama inandırıcı mı?

* * *

On beş askerimizin şehit edilmesinin hemen arkasından toplanan Terörle Mücadele Yüksek Kurulu, “yetkili mercilere talimat verilmiştir” açıklamasıyla, sınır ötesi harekâta ilişkin bir girişimin yolunu açmış gözüküyor.

Fakat hem ABD hem de AB bu tür bir operasyonunun karşısında konumlanıyor. Gerek AB gerekse ABD, Kuzey Irak’a yapılacak operasyonunun, “Irak’ın toprak bütünlüğüne yönelik bir tehdit olduğu” görüşünde birleşiyor. Barzani ve Talabani de bunu mutlulukla paylaşıyor. Çünkü söz konusu petrol veya Kerkük referandumu olunca “Kürdistan”, Türkiye’nin operasyon ihtimali olduğunda ise “Irak” demeyi tercih ediyorlar. Kısacası durumu ve devleti, olaylara göre tanımlamayı uygun buluyorlar.

Üstelik AB, sınır ötesi harekât gerçekleştirdiği takdirde “Türkiye ile üyelik müzakerelerinin durdurulabileceği” tehdidini dillendiriyor.

Kürtçülük sorununu “Kürt sorunu” biçiminde adlandıranlar, PKK’li teröristlere “kardeşimiz” veya “gerilla” diyenler ve PKK’ye terör örgütü diyemeyenlerle; terör örgütünü “özgürlük savaşçısı” ve ona destek verenlerin öncülüğündeki, Kürt kökenli yurttaşlarımızın bütününü temsil etmeyen ama Kürtleri siyasi malzeme haline getirmeye çalışanların, kanlı eylemlerinde PKK’nin ekmeğine yağ sürdüğü bir gerçek değil mi?

Şimdi kimse çıkıp da gösteri yapmamalı. “Sözün bittiği yerdeyiz” denmemeli. Çünkü Türkiye dört bir yandan kuşatılmış durumda. Bir uzman ne diyor?: “Türkiye Kuzey Irak’a girerse, bu bir işgal olur.” O halde o uzmana soralım: Size maaş veren ülkenin topraklarında, değil on beş, beş asker öldürülse, acaba o ülke söz konusu eylemi gerçekleştirenlere ve onların konuşlandığı ülkeye ne yapar? Sadece bu “uzmanın” dedikleri üzerine bile pek çok şey söylenebilir.

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un “PKK’e katılımın engellenmesi noktasında siyasi irade yetersiz kaldı” belirlemesi doğru değil mi? Görenler ve bilenler konuşuyor. Yani “sözün bittiği yerde” değiliz. Asıl şimdi konuşmalıyız, çünkü herkes kartlarını açık oynuyor…

Hiç yorum yok: