19 Ekim 2007 Cuma

DİKTATÖRLÜĞE HAYIR!
ALİ BULUNMAZ

21 Ekim'de, bir garip halkoylaması yapılacak. Neyi oylayacağız? Neyin, ne kadar değiştirildiğini biliyor muyuz? Bu işin nereye varacağını?

1982 Anayasası, yüzde 90’ı aşan oranda oy almamış mıydı? “Bizim çocuklar”ın baskısı, insanları 82 Anayasası’na, gönüllü gönülsüz, büyük bir destek vermeye sürüklemedi mi? O da bir halkoylamasıydı.

Aradan 25 yıl geçti. Şimdi görünürdeki soru şu: “Cumhurbaşkanını halk seçsin mi?” “Evet” mi “hayır” mı?

22 Temmuz seçimlerine, “bize cumhurbaşkanı seçtirmediler” türünden bir “mazlumluk” ve “cumhurbaşkanını cumhura seçtireceğiz” gönül okşamasıyla giren, ardından yüzde 46.6 oy alan ve mecliste kendi adayını seçen AKP, şimdi kafası karışık ve ne olacağından bir o kadar habersiz halka, “evet” desin diye baskı yapıyor. Neden?

Aldığı oyu, seçtiği cumhurbaşkanını, elde ettiği meclis başkanlığını ve yerel yönetimlerdeki gücünü pekiştirmek için. Parti diktatörlüğünü ve mahalle baskısını / mahalleye baskıyı daha da meşru kılmak, hatta yıllarca sürdürmek için.

Bir anlamda, “referandum kültürüyle” kimsenin karşı çıkamayacağı, medya ve elindeki tüm güçlerle istediği gibi yönlendirdiği halkı, “ulvi amaçlar”ı onaylatacak bir noter olarak gördüğü için.

Parlamenter demokrasiyi, ABD’nin çok daha rahat denetim altında tutabileceği başkanlık sistemine, oradan da diktatörlüğe dönüştürmek için.

“Cumhurbaşkanını ben seçeceğim” diye sevinenler olabilir. Fakat şu da düşünülsün: Bugün oy verdikleri parti başkanlarını, milletvekillerini, bakanları ve yöneticileri halk kendi mi seçti? Yarın cumhurbaşkanını da kendisi mi seçecek?

Büyük kandırmaca sürüyor. Bu yüzden diktatörlüğe “hayır” demenin sorumluluğu, önümüzde olanca ağırlığıyla duruyor.

Hiç yorum yok: