12 Ekim 2007 Cuma

TORNADAN ÇIKMIŞ DÜŞÜNCELER, YAZILAR, YAZARLAR…
ALİ BULUNMAZ

Abdullah Gül’ün “örgüt içi münferit bir olay” diye tanı koyduğu, PKK’nin 15 askeri şehit edişinin ardından gündeme gelen sınır ötesi operasyon, tezkere ve onların yan tartışmaları, hem ilginç açılımları belirginleştiriyor hem de turnusol kâğıdı işlevi görüyor.

Barzani’nin danışmanı Fuad Hüseyin, “Irak ‘Kürdistan’ına’ düzenlenecek askeri bir harekât her şeyi içinden çıkılmaz bir hale getirecektir” dedi. ABD de, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean McCormack’ın “tek taraflı operasyonun soruna kalıcı çözüm olabileceğinden emin değilim” şeklindeki ifadesiyle, Hüseyin ve Barzani ile aynı görüşü paylaştıklarını gösterdi.

Irak İçişleri Bakanlığı da durumu, hemen hemen aynı saatlerde, “sınır ötesi harekât Irak’ın egemenliğine yapılmış bir tecavüzdür” biçiminde özetledi.

Bu, konunun dışarıdaki yansıması. Fakat daha önemli olan, Türkiye’deki “ilginç” tartışma ve açıklamalar.

Fehmi Koru 10 Ekim günkü yazısında, şunları dile getiriyordu:

Şimdilerdeki PKK terörü, örgütün bilinen amaçlarıyla örtüşmüyor (…) Sınırları dışına askeri müdahalede bulunmak zorunda kalmış bir ülkede, arkasında ne kadar halk desteği bulunursa bulunsun, sivillerin borusu ötmez olur ve askerler ön plana çıkar.”

Bu ne demek? Fethullahçılar, Kürt-İslam sentezcileri ve ikinci cumhuriyetçilerin soruya ortak yanıtı, “askere yetki verilirse demokrasi zamanla askıya alınabilir” ya da “her şeyi askere bırakmak yanlıştır” biçiminde.

AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan’ın sınır ötesi harekât ile ilgili sözleri ise, akılları karıştıracak nitelikte. Arslan, Türkiye’nin Kuzey Irak’a girişinin “içeride tepkilere yol açacağını” belirtip; “İstanbul, İzmir, Antalya, Diyarbakır veya Şırnak’ta ne gibi tepkiler olacağının hesaplanması gerektiğini” ifade etti.

AB basınının ve yetkililerinin büyük bölümü, “harekâtın üyelik sürecini olumsuz etkileyeceğini” yinelerken, tezkerenin gündeme gelmesini “hükümetin askere boyun eğmesi olarak” yorumladı.

Saldırı ve sonrasında yaşanan tezkere konusuna ilişkin tartışmalarda, birbirinin kopyası bunca görüşün varlığı ne ifade ediyor?

Tezkereyi fırsat bilen ikinci cumhuriyetçiler ile dinci basın, askere yetki verilmesinden / verilecek olmasından yararlanarak korku ortamı yaratmaya çalışıyor, ağızlarından hiç eksik etmedikleri bir biçimde.

Fakat bundan daha vahim bir tablo, şu ortamda bile “terörle yaşamaya alışmalıyız” imalarıyla dolu yazılar döktürülmesi, bu “fikrin” pervasızca söylenegelmesi…

Hiç yorum yok: