29 Eylül 2007 Cumartesi

EVRİM: BASINDAN MEDYAYA
Ali BULUNMAZ

Günümüz dünyasında medya kaçıncı kuvvet? Kimine göre ikinci, kimine göre dördüncü. Ama olayların seyrine baktığımızda, medyanın gücünün tahmin edilenden de fazla olduğunu görüyoruz.

Dünyada basından; özgür ve bağımsız basından söz etmenin imkânı var mı? Basın medyaya evrildi; bilginin, belgenin ve haberciliğin yerini, magazin ve eğlence aldı. Basın ahlakının (ağızlara dolanmış şekliyle “etik”in) ayağı kaydırıldı. Türkiye’de de, böyle gerçekleşmedi mi bu?

Medyalaşan basının görevi ne idi? Sorumlulukları? Bilgi, belge ve haberi, en hızlı ve doğru şekilde kamuoyuna sunmak. Şimdi olan ne? Tüm bunları sulandırıp, yönlendirici ve baskıcı tavırla harmanlayarak, kuşa çevirip dolaşıma verme. Kamuoyunu istediği kıvama getirmede usta medya cambazlarının marifeti, bunlarla sınırlı kalmıyor elbette.

Basının bilinç ve sorumluluğunu törpüleyen medyanın üyeleri, şirket yöneticisi kimliğiyle alanlarındaki tekelleşme için uygun koşulları hazırlıyor ve kendine benzemezi önce yalnızlaştırma, sonra da dönüştürme girişimlerini olanca hızıyla sürdürüyor. Aynı zamanda bu kişi ve içinde barındıkları kurumlar, iktidara ilişerek, kendi iktidarlarını ve oyun alanlarını da genişletiyor. Basın ahlakı yerine medya, kendine özgü “kurallarını” (bir anlamda kuralsızlıklarını) geçirerek, yeni görevler de üstleniyor.

Oyunu “kuralına” göre oynamayan / oynamayı reddeden; görgü ve bilgisiyle, gazetecilik ve meslek ahlakıyla toplumu aydınlatan / bunu kendine görev bilenler ise, hak hukuk tanımaz medya ile onun tekelci zihniyeti tarafından fişlenip, ardından da yersiz yurtsuzlaştırılmaya çalışılıyor.

Küreselleşme denen olgu ve denetleme-dönüştürme-ötekileştirme mekanizmasının, özgür ve bağımsız basını medyalaştırması ve vahşi kapitalist sermayenin sözcüsü ile kollayıcısına çevirmesi, küreselleşme “kuramcılarının” hem kendisinin hem de kendilerini besleyen sermaye sahiplerinin istemiyle ilintili.

Bu, farklı bir sorunu daha gündeme getiriyor. O da, kendisine ne verilirse onu almaya alışmış / alışan ve bir süre sonra verileni istediği illüzyonuna tutulmuş bir kitle yaratılmasıdır. Bir başka deyişle müşteri (kitle), pazarlamacı (medya) tarafından kendisine ne sunulursa onu kabullenerek ve bu arada özgür olduğunu sanarak, (farkında olduğu veya olmadığı) yönlendirilişine çoğunlukla ses çıkar(a)maz hale getirilmektedir.

Şimdi günümüzün “medya büyükleri” ile cambazları ve medyatik “aydınların” alevlendirdiği, buram buram “postmodernlik” ve kavram bulanıklığı kokan, içerikten yoksun moda tartışmaları, bu şablona oturttuğumuzda karşımızda beliren manzara nedir? Sorgulayıcı bilinçten yoksun; her söylenene inanan ve toplum mühendislerince adeta oyun hamuru gibi şekillendirilen bir kitle durmuyor mu önümüzde? Bu, bir tehlike değil mi?

Hiç yorum yok: