5 Ekim 2007 Cuma

KOSOVA’DA NELER OLUYOR?
ALİ BULUNMAZ

Kosova’nın geleceği ilgili belirsizlik olanca ağırlığıyla gündemdeki yerini koruyor. ABD’nin yanı sıra, İngiltere ve Fransa BM Güvenlik Konseyi’ne Kosova için bağımsızlık yasa tasarısı sunduğunda, Rusya ve Sırbistan’ın direnciyle karşılaşmıştı. Putin, yeni sınır değişikliklerinin yeni çatışmaları doğuracağını belirtip, Rusya’nın onayı olmaksızın Kosova ile ilgili herhangi bir kararın alınamayacağını ifade etti.

Kosova’da faaliyet gösteren “Geleceğini Kendin Belirle” hareketinin lideri Ablin Kurti, “kimse bağımsızlığımızı engelleyemez; Kosova BM idaresinde kalırsa huzursuzluklar artar” diyor. Buna karşılık Rusya’nın desteğini alan Sırbistan’ın Devlet Başkanı Boris Tadiç “Kosova’nın bağımsızlığını engellemek ve Kosovalı Arnavutların tek taraflı bağımsızlık ilan etmeleri ile ülke olarak tanınma ihtimalini ortadan kaldırmak için ellerinden geleni yapacaklarını” vurguluyor. BM Kosova Özel Temsilcisi Martti Ahtissari ise “Kosova, AB gözetiminde bağımsız olmalıdır, BM’nin idaresinden çıkan Kosova’da ABD’nin gücü de azalacaktır” görüşünü dile getiriyor.

Aralık ayında Kosovalı Arnavutlar ile Sırpların yeniden masaya oturacağı sürecin işlediği ve tüm bu gelişmelerin yaşandığı sırada, ABD devreye girdi. Bush, Kosova için “ne şekilde olursa olsun bağımsızlıktan yana” tavır koyduğunu / koyacağını her fırsatta dillendiriyor. Peki, ABD Kosova’nın “bağımsızlığına” neden bu denli “önem” veriyor? Balkanların bugünkünden daha parçalı bir yapıya bürünmesi; örneğin Karadağ ve Makedonya’daki Arnavutlar ile Romanya-Transilvanya’daki Macarların “hak talebinde” bulunması (ki böyle bir girişime dayanak oluşturması için küçük ölçekli bir kamuoyu yoklaması yaptılar), atomize Balkanlar bağlamında ABD’nin işine geliyor mu?

1999’da yaşanan karmaşa ve Kosova’nın bombalanması sonrası, ABD şirketleri bölgedeki kamu mülklerinin özelleştirilmesi aşamasında önemli kar sağlamıştı. Bir başka deyişle, Balkanlarda yaygınlaşmaya başlayan özelleştirme operasyonu, ABD ile ABD kökenli ve bağlantılı çokuluslu şirketler için önemli bir pazar oluşturuyor. Bunun yanında, Kosova’nın “bağımsızlığını” destekleyen ABD’nin, orta ve uzak vadeli hedefinin kendisine bağlı küçük vilayetler oluşturma ve Rusya ile işbirliği içindeki Sırbistan’ı –bir anlamda Rusya’yı- daha rahat kontrol altında tutma isteğinin bulunduğu da göz ardı edilmemeli.

Kosovalı Arnavutlar, bağımsızlık dışında herhangi bir ihtimali kabul etmeyeceklerini açıklamıştı. Bu anlamda ABD ile AB’nin çokkültürcü politikalarıyla Kosova’nın “bağımsızlığından” yana zar atması çok “doğal” karşılanmalı. Bir başka ifadeyle Kosova ABD, AB ile Sırbistan ve baş müttefiki Rusya arasındaki hesaplaşma ve stratejik mücadele alanı biçiminde konumlanıyor. Bu şekildeki mücadelenin doğurduğu gerilim ve gelecekte (bağımsızlık hareketlerine karşılık, Sırp yetkililerin “ellerine silah alabileceklerini” söyleyişinden hareketle) alevlenebilecek bir çatışmanın ise esasen, pragmatik politikalar ile kulağa hoş gelen ama altyapısı hazırlanmamış “bağımsızlık” girişimleriyle zihinleri kurcalanan Kosova halkını etkileyeceği kesin görünüyor.

Sonuçta Yugoslavya ve Balkanlardaki parçalanma ile bölgedeki sürekli istim hali, herkesin önünde dersler çıkarılması gereken bir tablo olarak duruyor. Özellikle de özcü (etnik kökene dayalı) ve dinci ayrımcılığı, “demokrasi” gibi görmeye / göstermeye çalışanlar için…

Hiç yorum yok: