18 Nisan 2008 Cuma

BU BİR TRAMVAY DEĞİLDİR…(*)
ALİ BULUNMAZ

Max Horkheimer’ın şu belirlemesine dikkat etmeli: “Zamanımızın gerçek bireyleri kitle kültürünün kof, şişkin kişilikleri değil; ele geçmemek ve ezilmemek için direnirken, acının ve alçalışın cehennemlerinden geçenlerdir.” Bu sözler, Horkheimer’ın Akıl Tutulması adlı eserinde yer alıyor. Şimdi düşünelim: Bugün kimleri kahramanlaştırıyoruz? “Mağdur” ve “mağrur demokrasi kahramanları” türemedi mi? Akıl tutulmasının neresindeyiz? Sonra Horkheimer’dan alıntılanan cümledeki direnişi merkeze alarak şu soruyu soralım: İlhan Selçuk neden gözaltına alındı?

“Türkiye nereye gidiyor?” günümüzün gözde sorusu. Bugün iktidar, eldeki oy oranına bakarak kendisine karşı gördüğü herkese ve her kuruma karşı tavır alabiliyor; bunu yaparken “demokrasi” ve “demokratlıktan” dem vuruyor. Şafak baskınları karşısında “hukuka saygı” diyenler, AKP’nin kapatılması istemiyle hazırlanan iddianame için “demokrasi ayıbı”, “yargı sınırını aştı” ve “yargısal darbe” gibi ifadelerle “tepkisini” dile getiriyor. Demokrasinin üç unsuru; yasama, yürütme ve yargı ile kuvvetler ayrılığı ilkesi burada unutulup gidiyor.

Bu nedenle oyun oynanırken kuralları değiştirecek Anayasa değişiklikleri yaparak ve hatta bunu halkoyuna sunarak “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözünün “gerçeğe dönüştürülebileceği” hesaplanıyor! Dolayısıyla yargılamadan kurtulma tasarısı hayata geçirilmek isteniyor.

İktidarın temel dayanağı, iddianamenin “basında yer alan demeçlerden oluşturulduğu” ve “bunlarla bir partinin kapatılamayacağı; bu yüzden parti kapatmanın zorlaştırılması gerektiği.” Ancak sözler önemli. Çünkü iktidarın önüne koyduğu hedef var. Bu hedefe giden yolda sözcükler dikkate alınmalı. Yeri gelmişken Wittgenstein’ın, Avrupa’nın faşizm ve Nazizmle yüzleştiği yıllarda güncesine düştüğü “sözcükler eylemlerdir” ifadesini hatırlamakta-hatırlatmakta yarar var. İşte iddianamedeki sözler-sözcükler de, düşünmenin düşünceye, oradan da eyleme dönüşmesinde önemli yere sahip.

Tam da bu nedenle demokrasi, AKP eliyle demokrasicilik oyununa, çoğunlukçuluk ve “yalnız sayısal çoğunluğun dediği olur” anlayışına eşitleniyor. Sonuçta Anayasa değişikliklerine gereksinim duyuluyor; “o kadar muktedir olsam partimin kapatılmasını engellerdim” sözü, yapılmaya çabalanan değişikliklerle olanaklı hale getirilmeye çalışılıyor. Sözcükler, doğrudan eyleme dönüşüyor…

Burada örselenen gerçek demokrasi değil mi? Demokrasi sözcüğünü dilinden düşürmeyenler ve onu yalnız seçim sandığıyla bir tutanlara ne demeli?

Başına geçtiğimiz tahtaya kalın harflerle tramvay yazsak, buna “demokrasi” diyeceklerin kimler olduğu belli değil mi? Ya da demokrasi yazdığımızda, kimlerin bunu tramvay diye okuyacağını bilmiyor muyuz? O zaman, tahtadaki demokrasi sözcüğünün altına ne yazılmalı?

Belki şu olabilir: Bu bir tramvay değildir…

(*) Cumhuriyet, 12.04.2008

Hiç yorum yok: