7 Ocak 2008 Pazartesi

EMRET BAKANIM!
ALİ BULUNMAZ

Herbert Marcuse “sanatla uğraşanlar, dünyayı değiştiremez belki ama, onu değiştirecek güçte kişilerin düşüncelerini etkileyebilir” demişti.

Sanat, politika ve yaşam: Son derce iç içe geçmiş; birbirini bütünler nitelikte değil mi? Tüm dallarıyla sanatı sanat yapan, dünyayı yeniden kurmak / kurgulamak (bir ölçüde onu farklı bir biçimde görmek) ve dönüştürmeye yönelik adımlar atmaya çabalamak değil mi? En azından olması gereken bu.

***

Bugün Türkiye’de kendine ısrarla “sanatçı” diyen, “(s)atışlara” bakarak “kim daha çok seviliyor?” tartışması başlatanların, dünyayı daha yaşanır ve güzel kılmak, kültürlenmeyi çoğaltmak adına, ne başarabildiği ayrı bir konu.

Üstelik bu seviyesiz tartışmanın sahibiyle aynı saflarda yer alan bir bakan “sanatçılar, kendi işleriyle meşgul olmalı; siyasi çekişmelere araç olabilecek tavırlara ilgi göstermemeli” ifadesiyle, sanatın eleştirelliğine bakıştaki hazımsızlığı perçinledi.

Şimdi kimin ne demek istediği daha iyi anlaşılıyor. Çünkü bir süredir söyledikleri ve söylemedikleri yüzünden, medya ve iktidarın vitrin süslerince yargılanan Fazıl Say’a dönük tepkiler, turnusol kağıdı işlevi gördü.

İktidarı öven, yücelten ve yere göğe koyamayan yandaş “sanatçılar”, siyasetle ilgilenebilir, ama Say gibi iktidarı eleştiren ve olup biteni dile getirenler “kendi işlerine bakmalı”dır.

***

Söylemleri süsleyen “farklılıklara saygının”, “demokrasinin” ve “hoşgörünün”, iş uygulamaya gelince içselleştirilemediği görülüyor.

“(S)atış rakamlarını” öne süren ve “sanatçılar kendi işleriyle ilgilensin” diyenlere soralım: Bu tavır demokrat bir tavır mıdır? Demokrasi bu mudur? Böylesine bir zihinsel arkaplanın adı nedir?

Sanatı yaşamının merkezine yerleştirenler, çağına ve yaşadığı topluma karşı sorumludur. Bunu duygusallıkla açıklamak, yeterli değildir. Asıl, varolanı örtbas etmek ve dillendirmemek ya da çarpıtmak, büyük bir aymazlıktır.

Buradan bakınca, Fazıl Say haksız mı söylediklerinde?

Hiç yorum yok: