28 Ocak 2008 Pazartesi

KADIN SORUNU KİMİN SORUNU? (*)
Ali BULUNMAZ

2002’de AKP’nin iktidara gelişinin ardından, bir kadın akademisyenimiz “kimse zorla benim başımı örtemez” demişti. Şimdilerde yaşananlara baktığımızda, bu kısmen doğru. Çünkü öyle bir oyun oynanıyor ve dincilik ile sıkmabaş öyle pazarlanıyor ki, örtünme adeta özendiriliyor, hatta pek çok kapı açıyor. Üstelik türbanda ve haşemada “moda renkler” belirleniyor, kimi dinci kadın yazarlar “giyinmek rahatlık getirir” gibi fetvalar veriyor. Serdar Kızık’ın ifadesiyle “alışma / alıştırılma” dönemindeyiz; bakın yan yana yaşıyorsunuz denilen bir ortamdan, örtünseniz iyi olur ve örtüneceksiniz demeye kadar uzanan sürecin başındayız.

Sıkmabaşın el üstünde tutulması, sözü geçen dinci yazarlara göre, Türkiye’nin “normalleşmesi” demek. Bülent Ortaçgil’in şarkısında yaptığı gibi, biz de sormalıyız: “Nedir bu normal?” Sıkmabaşın “başörtüsü”ne ya da “aksesuar”a dönüştürülmesi mi, kadının onunla “özgürleşeceğinin” belleklere kazınmaya çalışılması mı? Yoksa “tesettürün altına şu giyilir mi giyilmez mi” tartışması mı? Ya da kadının bu yolla ikinci sınıf vatandaş olmaya özendirilmesi mi? Bu da eşitsizlik bağlamında, kadın sorununun bir parçası değil mi?

Geçenlerde milletvekillerine “hediye” diye silah dağıtıldığına tanık olduk. Acaba dağıtımı yapan bakan ve üyesi olduğu iktidar partisi, oy almak için gittikleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, neredeyse her gün “töre” uğruna, benzer silahlarla kadınların ve genç kızların katledildiğini bilmiyor mu? Ya o bölgeden seçilen DTP’li milletvekilleri, neden “töre” cinayetleri ve kadını ezen çarpık aşiret düzenine dönük çözüm önerilerini gür bir sesle dile getir(e)miyor?

Peki, erkeğin ve kadının, kadına erkekçe bakışına ne demeli? Erkeğin ve sorunun merkezindeki kadının, kadına biçtiği başlıca roller ne? Çocuk doğur, evinin hanımı ol, kocanı memnun et, törelere ve geleneklere bağlı kal. Bu nedenle özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, gencecik kızlar, bir an önce evlendirilip çoluk çocuğa karıştırılmıyor mu? Seçimden önce, bölge gezilerinden birkaçında ne demişti başbakan: “Çocuk doğurmaktan kaçınmayın.” “Normal” olan bu bakış açısı mı?

Kadın sorunu, insan olma sorunu aynı zamanda; kadının toplumsal yaşama katılması ve bireysel özne olması ile ilintili bir sorun. Ama öncelikle eşitlik adına; kadının insan sayılması, hakları olduğunun kavranması ve ikinci sınıf vatandaşlıktan kurtulması adına, kadına erkekçe bakışın yok edilmesi gerekiyor. Bu bir bilinçlenme ile ayrımcılığın giderilmesini zorunlu kılıyor bir yerde. Dolayısıyla kadın sorunu / kadının sorunu, insan olan herkesin sorunu değil mi aslında?

(*) Cumhuriyet, 25.08.2007

Hiç yorum yok: