26 Eylül 2007 Çarşamba

KAFKASLARIN SATRANÇ TAHTASI -II
ALİ BULUNMAZ

Kafkasya’da, daha doğru bir ifadeyle Güney Kafkasya’daki en önemli etnik sorunların başında Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali gelmektedir. 1994 anlaşmasının ardından başlayan barış görüşmelerinin halen sonuçlanmaması, sorunu güncel tutan en önemli açmazdır.

Azerbaycan işgali nedeniyle, Ermenistan’ı “işgalci devlet” olarak tanıyan ilk devlet ise İran’dır. Ancak İsrail’i de aynı şekilde değerlendiren ve mutlak düşman olarak gören İran’ın, Ermenistan ile yakın ilişkiler kurması, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ politikasını sekteye uğratmaya başlamıştır. Ermenistan ile enerji ve ticaret alanında yakınlaşan İran, bir açıdan ülkeyi ambargolardan kurtarmıştır. İşte aynı Ermenistan bugünlerde gerek Rusya’da gerekse Kafkasya’da diaspora aracılığıyla radikal çıkışlar yapmakta ve politikalarını kabul ettirmeye çalışmaktadır.

Bilindiği gibi, en büyük Ermeni diasporası Rusya’da bulunuyor. Ülkesinden ayrılan Ermeniler, Rusya’ya yerleşiyor. Rusya’daki diasporanın başında, 2001’de Moskova tarafından “yılın adamı” ödülü verilen Ara Abramyan bulunuyor. Abramyan’ın bu ödülü kazanmasının altında yatan nedenin ise, tüm dünyadaki diaspora Ermenilerini bir araya getiren faaliyetleri olduğu belirtiliyor.

Bakıldığında Rusya ile diaspora Ermenileri arasındaki ilişkilerin son derece derin olduğu görülüyor. Bunun en önemli kanıtları da, Erivan’da Rusya’nın desteğiyle Rusça eğitim merkezleri ve Slav Üniversitesi’nin açılması ile Moskova’da Ermeni Enstitüsü’nün faaliyete geçmesi ve burada hukuk, diplomasi ve güvenlik alanlarında eğitim verilmesi ve bütün bunların yine Abramyan’ın öncülüğünde gerçekleşmesidir. Diaspora Güney Kafkasya’da etkinliğini devam ettirebilmesi için, Rusya’ya alan ve zemin yaratırken; Rusya da, Ermenistan ve kendi bünyesindeki etkin gruplara destek vererek, diasporanın siyasi çıkarlarını kollamaktadır.

Geçmişte İngiltere ve Fransa’nın desteğini fazlasıyla alan diaspora Ermenileri, bu desteğin bir benzerini, Ermenistan’ın kuruluşundan beri Rusya’dan almaktadır. Öyle ki 1997’de Rusya, Ermenistan’a Azerbaycan ve Türkiye’ye yönelik kullanılması amacıyla, nükleer başlıklı S-125 füzeleri satmış ve söz konusu silahlar İran üzerinden taşınmıştır.

Aynı zamanda Putin, Ermenistan’da Rus yatırımlarının arttırılmasına büyük önem vermekte; böylece, karmaşık ilişkilerden habersiz Ermeni halkı, diaspora yönetimine inanmaya ve onu desteklemeye devam etmektedir. Bunun yanında Rusya kökenli bankalar Ermenistan’da yaptıkları yatırımlar, ülkenin ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır.

Rusya ile diaspora Ermenileri arasında sıkı ilişkinin bir başka boyutu ise din eksenli. Ortodoksluk temeline dayanan ilişki ağı, Putin’in “Ermeni Apostol Kilisesi’nin Kafkasya’da barış ve istikrarı sağlayacağını” söylemesiyle daha da güçlenmiştir. Putin’e göre, Rus ve Ermeni kiliselerinin işbirliği, bölgedeki sorunların çözümünde önemli görevler üstlenecek ve ortak çıkar ile stratejileri belirleyecektir.

İşte (İran-Ermenistan-Rusya-Azerbaycan) arasındaki tüm bu ilişkiler, bölgedeki karmaşık bağdaşıklığın bir göstergesidir. Ancak bunun doğurduğu temel sorun, bu ilişki ağının dışında kalan ya da bu ilişkilerde etkin olmayan / kılınmayan ülkelerin (örneğin Türkiye’nin), sözü geçen yakınlaşmalardan nasıl etkileneceği.

Diasporanın agresif faaliyetlerinin, enerji güvenlik sorunlarının, küçük ve büyük ölçekli siyasi ve ekonomik kriz olasılıklarının ve İran’a yönelik harekat ihtimalinin güncel olduğu düşünülürse, yaşanabilecek gerilimden / gerilimlerden en zararlı çıkacak ülkenin Türkiye olduğu / olacağı görülüyor. Bu yüzden, Türkiye’nin geleceğe dönük kapsamlı ve öngörüler ile olgulara dayanan akılcı politikaları bir an önce üretmesi gerekiyor…

Hiç yorum yok: