9 Haziran 2008 Pazartesi

ÇOKLU YALNIZLIK… (*)
ALİ BULUNMAZ

Nuri Bilge Ceylan Cannes’da, en iyi yönetmen ödülünü alırken ne dedi: “Benim yalnız ve güzel ülkeme…” Türkiye, yalnız bir ülke mi?

Bazı “aydınlarımızın” belirlemesine göre Türkiye, bir “sevgi çemberine” alınmış durumda: “Ülkemizin dünyadaki itibarı ve ağırlığı artıyor. AB temsilcileri, ABD ve ‘demokrasi’ ile ‘istikrarın güç kazandığını’ görenler, Türkiye’nin çıkar ve haklarını savunuyor.”

Bu açıklamaya konu olanlar, çıkar ve haklarını savundukları ülkeyi nereye sürüklediğinin bilincinde mi? Türkiye’yi bir “ılımlı İslam” ülkesi haline getirmeye çabalayan ve “cumhuriyeti bir başka şekle dönüştürmeliyiz” diyen kişiler, “sevgi çemberine” alındıklarımızca kollanmıyor mu? Savunup, yerini sağlamlaştırdıkları kişiler de, kazandığı her “zaferin” ya da “mağdur edildiği” her olayın ardından, meşhur “milli irade” şarkısını söylemiyor mu? Nasıl bir çarkı bu: “Ben milli iradeyi temsil ediyorum, ne istersem yaparım…”

Türkiye’yi “sevgi çemberine” alanlar, beraber yürüdükleri yolun yolcusunu “demokrasi” abidesi yapıp kutsadı; onun vazgeçilmez ve zorunlu bir aktör olduğunu ulusun zihnine yerleştirmeye çalıştı. Şimdi kapatma davası, sesi gürleştiriyor: “Sizin yanınızdayız, bildiğiniz yolda yürüyün…”

Yürüyorlar da gerçekten. 16 milyonu “herkes” haline getiriyor, türbanı bayrak gibi sallıyorlar. Yargıya çatıp “size yüzde 40 zam yaptık; adaletten ayrılmayın, günlük siyasi çekişmelerin içinde olmayın” gibi öneriler getiriyorlar. Böylece “milli irade”yi savunuyor ve sevgili dostlarının övgüsüne mazhar oluyorlar.

Yetmiyor, “herkes milli iradeye ram olmalı”; yani boyun eğmeli, itaat etmeli diyorlar. Türkiyeseverler, “itaate dayanan yönetim şeklinin başka bir ismi vardır, demokraside böyle bir şey yoktur” diyor mu? Elbette hayır…

İşte Türkiye, biraz da bu yüzden yalnız. “Sevgi çemberi” içinde çoklu yalnızlığı yaşıyor. Çoklu yalnızlık, yalnızlıkların en büyüğü. Bugün, girmeye çabaladığımız Birlikten gelip “demokrasiden” bahseden, “hak”, “hukuk” ve “özgürlüklerden” söz açan, “reform” nameleri mırıldananlar, Türkiye’yi yalnızlaştırıyor: Ulusu, günümüzdeki iktidarın yönetim biçimiyle; verdikleri destek sayesinde, kendisine “ram olunmasını” isteyenlerle baş başa bırakıyorlar…

İktidarın kendine seçtiği yolun evveli ve sondaki hedef belli. Nasıl ilerleyeceğini gösteren harita da, 10-15 yıldır elden ele dolaştırıldı. Şimdi o haritadaki çizgiler, girinti ve çıkıntılar bir bir yontuluyor. Destek ve alkış, aydınlığı bir başına bırakıyor.

Nuri Bilge Ceylan Avrupa’nın orta yerinde, Cannes’daki, “yalnız ve güzel ülke” belirlemesinde haklı: Çoklu yalnızlığın, bu yalnızlaştırma hareketinin aktörleri ve ortaklarınca siyasal, sosyal ve ekonomik labaratuvara dönüştürülüp, bir ucubeye sürüklenen güzel ülke…

(*) Cumhuriyet, 06.06.2008

Hiç yorum yok: