21 Haziran 2008 Cumartesi

DUYGU COŞUMCULUĞU…
ALİ BULUNMAZ

Türkiye’nin Hırvatistan maçı öncesi de, maç anı ve sonrası da tüm kalıpları gerçekten altüst edecek nitelikteydi.

Sistem, oyun kurgusu, taktik; hiçbiri konuşmadı.

Evvelinde, coşku da farklı bir boyuttaydı.

Hırvatistan maçı öncesi, en baba “demokrat” ve “milliyetçilik karşıtı” kalemler, köşelerini saf kan Osmanlıcılığa açtı. Ve dediler ki:

- “Viyana’nın fethine…”

- “Avusturya’da mehter marşı…”

***

Son dakikalarda kazanılan İsviçre maçından bu yana, sarıldığımız bazı tanımlama ve nitelemeler de akıllara zarar.

Gazete manşetlerini, yorumlar ve açıklamaları bunlar süslüyor:

- “Mucize, gizli güçler, dualar…”

Metafiziğe kendimizi bu kadar kaptırınca, akıl da doğal olarak tutuluyor.

Yorumlar ilginç:

- “Maçı, anaların duaları kazandırdı…”

- “Bu bir mucize…”

- “İsviçre maçından bu yana bazı gizli güçler Türkiye’ye yardım ediyor…”

Bu ifadeler, sahada mücadele eden ve son dakika golü yedikten sonra bile oyunu bırakmayan futbolculara haksızlık değil mi?

***

Ama bu gidişin ve söz konusu yorumların yadırganmaması gerek!

Çünkü duygu coşumculuğu, aklı çevreleyince hurafeler, gizil güçler ve mucizeler konuşulur…

Başarıyı küçük görmeye kadar varabilir bu ya da kazanımı başka yerlerde aramaya…

***

Kazanılan bu başarı, “mucize” değildir; isteğin ve mücadelenin ürünüdür.

Dolayısıyla ulusal takım, kendi şansını ve başarısını yine kendisi yaratmıştır.

İşi mucizeye, keramete ve metafiziğe bağlarsanız, bir şeyler ters gitmeye başlayınca bunlardan medet umma gibi bir tembelliğe kapılırsınız. Bekler durursunuz…

Bazen Godot’yu beklemeye de dönüşebilir bu.

Ta ki kendi gücünüzün farkına varana kadar…

Aklınızın zenginliğini ve yaratıcılığınızı hatırlayana kadar…

Hiç yorum yok: