17 Aralık 2007 Pazartesi

İKİ RAZALET VE TÜRKİYE’DE HUKUKA BAKIŞ…
ALİ BULUNMAZ

Son günlerde Türkiye’de, hukuk ile ilgili “ilginç”, daha da ötesi acıklı gelişmeler yaşanıyor. Bunlardan birincisi, bir tecavüz olayına ilişkin verilen beraat kararı.

Düzenlenen “Kedi Operasyonu”yla tutuklanan ve “Fuhuş Baronu” olarak isimlendirilen Ejder Toprak ile fuhuş çetesi üyesi Murat Doğan, Rus İrina Ryabchenko’ya tecavüz suçlamasından beraat etti. Ejder Toprak, “fuhuş amaçlı örgüt kurmak, yönetmek ve 28 mağdura fuhuş yaptırmak ile yağma ve hürriyetten yoksun kılmak” suçlarından, 24 yıl 5 gün hapis ve 23 bin 600 YTL para cezasına çarptırıldı. Ancak Ryabchenko’ya tecavüz suçundan beraat etti.

Beraat “gerekçesi” ise, “yabancı uyruklu kadınların Türkiye’ye ne amaçla geldikleri, bilinen bir gerçektir (…) burada ırza geçmenin tıbbi delilleri bulunmadığından (…) beraatine karar verilmiştir” biçiminde oluşturuldu.

Burada ortaya çıkan tablo ürkütücü. Özellikle şu çerçeve çizilmeli: Tecavüz, bir insanlık suçu değil mi? Beraat “gerekçesi” ise, “tecavüzü hak eden-etmeyen kadınlar” gibi bir ayrıma / kategorizasyona (!) varacak tehlikeli bir yola kapı aralıyor ki, bunun ne hukuki ne de ahlaki bir açıklaması olabilir. “Gerekçe”, aynı zamanda ayırımcılık-cinsiyetçilik bağlamında da ele alınabilir. Bir bakıma, beraat kararını veren yargıcın zihninin arkaplanı da burada önem kazanıyor.

AKP’nin hazırladığı Hakimler ve Savcılar Yasası’yla, yapılacak mülakatlarda aynı zihinsel arkaplana sahip kişiler yargının çeşitli kademelerine getirilmeye çalışılmıyor mu? Bu ve buna benzer kararların altına imza atacaklar, sözlü sınavlarla kadrolara yerleştirilmeyecek mi?

***

İkinci rezalet, yeni YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın açıklamalarında beliriyor. “Tüm yasaklar kalkacak” sloganıyla göreve başlayan, türbana ilişkin açıklamalarıyla gündeme gelen Özcan’a, Tayyip Erdoğan kimi tavsiyelerde bulunmuş. Buna göre Erdoğan “aman hocam dikkat et, bir söz söylersin ipimizi çekerler” biçimindeki telkinini esirgememiş.

Yola böyle çıkan ve Anayasal bir kurumun başında yer alan Özcan, “türban sorununun” çözümüne ilişkin açıklamalarıyla hukuka bakışını da gözler önüne sermiş oldu. YÖK Başkanı’nın bu konudaki sözlerini hatırlamakta yarar var:

“Türban sorununun çözümünde Anayasa Mahkemesi kararlarına gerek yok. Onların savlarını biliyorum. Bunlar üniversitenin dışında konmuş yasaklardır, mahkemelerle ilgilidir. Öyle bir kural olabilir ama siz (rektörler) onu önemli görmeyebilirsiniz, bir sürü insanı rahat ettirirsiniz.”

Anayasal bir kurumun başkanı, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanışının “keyfiyetle” bağdaşabileceğini söylüyor. Keyfiyet, hukuka üstün kılınıyor.

***

Yukarıda yer alan iki rezaletin ardından durup düşünelim. Hukukun idesi adalet değil mi? Hukuk kuralları; bir başka deyişle, adalete ulaşma yolları eğilip bükülerek, kişisel kanı ile kanaatlerle ve çıkarlar doğrultusunda değerlendirilirse sonuç ne olur?

Bu sorunun yanıtını bulmaya koyulurken, kimilerinin Türkiye’de hukuka bakışını ve hukuku vardırmak istedikleri noktayı da dikkate alalım…

Hiç yorum yok: