28 Aralık 2007 Cuma

DEMOKRASİ Mİ İMAMOKRASİ Mİ?
ALİ BULUNMAZ

İmamlık, 2007’den 2008’e geçmeye hazırlanan ve 21. yüzyılı yaşayan Türkiye’de gözde bir meslek. Her kapıyı açan bir anahtar, tüm kadrolara atanmak için liyakatten de öte bir kartvizit konumunda. AKP de, kendi hesaplaşma harekatında imamları kullanarak, bir anlamda geçmişin acısını çıkarıyor. Buna her gün yeni bir örnek ekleniyor.

Mesela Güneydoğu’da, PKK ile mücadele için hazırlanan “çözüm paketinde”, teröristleri dağdan indirmek adına imamlardan yararlanılacak olması, kimi şüpheler doğuruyor. Teröristi teslim olmaya yöneltecek “akil adamlar” (muhtar, öğretmen, imam, jandarma) makyajıyla bölgede aslında imamların; kimi cemaat ve tarikatlara üye imamların etkinliğinin arttırılmasının yolu açılıyor.

Şu anda Güneydoğu’da yükselişteki güçler, Fethullah Gülen cemaati ve Hizbullah değil mi? Terörle mücadele ve teröristi dağdan indirmede kullanılacak imamların, bu cemaat ve örgütle bağlantısı olmadığının / olmayacağının güvencesini kim verebilir?

Güneydoğu’da ve Kuzey Irak’ta, özellikle Gülen cemaatinin faaliyetleri biliniyor. Yatırım, inşaat ve eğitim alanında piyasayı ele geçirmiş durumdalar. Burada AKP’nin “çözüm paketi” bağlamında Gülen cemaatine yakın, hatta onun içinde yer alan imamlar kullanılabilir mi? Bu, büyük ve atlanmaması gereken bir olasılık. Daha önce PKK’ye karşı Hizbullah formülü denenmişti, sonuçlar ortada. Yerel seçimler yaklaşırken şimdi yine teröre karşı din kartı, imamlar aracılığıyla oynanacak gibi görünüyor.

***

AKP’nin imam atamaları ve imamları çeşitli görevlere getirme anlayışı bununla sınırlı değil. “AB mevzuatı esas alınarak”, tıbbi ürünlerin klinik araştırmaları sırasında hasta haklarının korunması ile görevli etik kurullara da imamlar ve din adamlarının girişinin önünde herhangi bir engel kalmıyor.

Bu ne demek? Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Müdürü Mahmut Tokaç’a göre “olaya yalnızca bilimsel gözle bakmamak”, dolayısıyla bilimsel bir kurul oluşturmamak. Çünkü işin içinde “etik” var ve bu, konunun din tarafına çekilmesine kapı aralamaya yetiyor! Tokaç’a göre “din adamları ve imamların kurula girmesi, fetva makamı oluşturmayacak”, çünkü böyle yapılandırılmış bir kurul, olaya “sivil vatandaş” gözüyle bakacak!

Bu arada imamların RTÜK’te de işbaşında olduğunu ve kurumun hazırladığı yasa taslağında “yayınların edebe aykırı olmaması ve müstehcenlik içermemesi” hükmünün yer aldığını da unutmamak gerek. Acaba “müstehcenliği” ve “edebe aykırılığı” kim belirleyecek? Bunun ölçütlerini kim koyacak? Türkiye iyiden iyiye kıskaca alınıyor.

“Mikrofaşizm” kavramıyla gündeme gelip, “Türkiye Araplaşıyor” diyen Şahin Filiz ve “Ortaçağ karanlığı” belirlemesiyle dinci-AKP yandaşı çevrelerden tepki toplayan Fazıl Say haklı değil mi?

Türkiye’de demokrasi yerine; üstelik onu kullanıp yandaş demokrasisi haline getirerek, taptaze ve kuşatıcı bir imamokrasi yerleştirilmeye çalışılmıyor mu?

Hiç yorum yok: