5 Mart 2008 Çarşamba

YENİ OSMANLI VE EĞİTİM…
ALİ BULUNMAZ

3 Mart’ın arifesinde, AKP Ankara Gençlik Kolları toplantısına Erdoğan’ın geç katılması nedeniyle bir konser verilmiş. Konseri veren ise, Ankara Büyükşehir Belediyesi Mehter Takımı.

Mehter Takımı, “Biz Osmanlıyız” parçasını çalmaya başlayınca AKP’nin gençleri coşmuş, parçaya eşlik etmiş.

“Biz Osmanlıyız” adlı parça neden bu kadar ilgi görmüş olabilir? AKP’nin “muhafazakâr demokrat” Yeni Osmanlı kimliğinin bunda etkisi var mı?

***

AKP hem Amerikancı hem de dinci bir parti. Devletin bütün kurumlarında dinci kadrolaşma hızla sürüyor.

Bu kurumlardan en önemlisi Milli Eğitim Bakanlığı. MEB’in kalbi ise, Talim ve Terbiye Kurulu (TTK). Geçtiğimiz haftalarda bu kurulun başkanı Prof. Dr. İrfan Erdoğan istifa etti. Giderken Atatürkçülüğe, Bakanlıktaki kadrolaşmaya ve proje üretmenin olanaksızlığına işaret etti.

3 Mart günü, Milliyet’ten Devrim Sevimay, Erdoğan’la bir söyleşi yaptı. Sevimay’ın girişte kullandığı cümle aynen şöyle:

“Daha önceki söyleşimizde karşımızda oldukça liberal bir başkan olduğu izlenimi edinmiştik; katı bir Atatürkçükten uzak, ABD’de geçirdiği yedi yılın etkisini hissettiren bir başkan.”

“Katı Atatürkçülük” ne demek?

***

Görevdeyken “03.00-05.00 nöbeti tuttuğunu” söyleyen Erdoğan, TTK’yi “MEB’in yasaması” olarak niteliyor. Prof. Dr. Erdoğan “yalnızlaştığını” belirttikten sonra, eğitim ve öğretim kurumlarının dinci kadrolarla yozlaştırıldığını vurguluyor. Buna kanıt olarak, Danıştay’ın “mevcut içerikle zorunlu ders olması mümkün değil” kararı verdiği Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersiyle ilgili kendisine yapılan şu teklifi anlatıyor:

“Gruplara ayrılmış bir şekilde düzenlenen sınıfta zorunlu olarak Kuran bulunması; adalet, hoşgörü gibi kavramların kutsal kitap üzerinden münazara edilmesi…”

Erdoğan, MEB’de devletin temel niteliklerinin bilincine varmış kişiler bulunmasının yanında; “kendilerine benzemezler için bürokratik güçlükler çıkaran, aleyhte not tutan, hatta dedikodu mekanizmasını kullananların da bulunduğunu” ifade ediyor.

Dolayısıyla MEB ve TTK’deki kadrolaşmaya dikkat çekiyor.

***

Prof. Dr. Erdoğan, “2004’ten itibaren ilköğretim kitaplarından Atatürkçülüğün çıkarılmaya başlandığını” belirtiyor ve “TTK’de, 2004-2006 yılları arasında doğan boşluğu, bir başka anlayışın doldurduğunu gördüğünü” söylüyor.

Erdoğan, istifasının ardından “kendisinden sonra liyakatlerini yeterli görmediği bazı isimlerin çok aktif hale geldiğini duyduğunu” ekliyor. Erdoğan’ın son sözü de dikkat çekici:

“Bir eğitim sisteminin, ait olduğu ülkenin kuruluş felsefesine taraf olması ve o ülkeye insan yetiştirmesi gerekir (…); eğitimi taraf olmaktan uzaklaştırdığınız zaman neye hizmet edeceği belli olmaz.”

***

Bugün Türkiye’de eğitim ve öğretim ne durumda?

Bunu düzenleyen, eğitim ve öğretimi planlayan MEB ne durumda?

Bakanlığı tarikatlar, cemaatler, dinci kadrolar ve imamlar kuşatmadı mı? Ders kitaplarını, hurafeler ve çağ dışı düşünce ile görüşler kaplamadı mı?

Söz konusu kadrolaşma, 3 Kasım 2002’de iktidara yerleşen AKP’yle alabildiğine hızlanmadı mı?

Prof. Dr. İrfan Erdoğan’ın yaşadıkları, istifası ve anlattıkları, “muhafazakâr demokrat” ve “ılımlı İslam” etiketli Yeni Osmanlı AKP’nin, eğitim ve öğretimi dinselleştirme çabasının kanıtı değil mi?

Dinci oligarşi, eğitim ve öğretimi ulaşmaya çalıştığı “hedef” açısından önemsiyor. Türkiye’yi de karanlık günlere hazırlıyor…

Hiç yorum yok: