25 Ağustos 2007 Cumartesi

HESAPLAŞMANIN AYAK SESLERİ...
Ali BULUNMAZ

Türkiye İslamlaştırılıyor mu? Dincilik gemi azıya aldı mı? Toplum, din pazarlamacıları ile onların destekçisi medya ve “aydınların” yörüngesine girmeye başladı mı?...

Soru listesini uzatabilirsiniz. Ancak bu soruları 18 Ağustos’ta, Elçin Poyrazlar’ın Brüksel’de Zerdüştlük Çalışmaları Avrupa Direktörü Khosro Khazai ile yaptığı söyleşinin, Cumhuriyet’te yayımlanan metnini okuyup bir kez daha sormalıyız. Khazai, İran Devrimi’nin yarattığı acıları derinden yaşamış bir isim. Söyleşide, 1979’da “zengin kadınların, öğrencilerin ve sözde aydınların, mollaları desteklediğini” belirtiyor. O dönemde İran’a “demokrasi” getirmeye söz veren mollaların, aynı zamanda insanlara daha çok “özgürlük” vaat ettiğini de ekliyor. Poyrazlar’ın Khazai ile söyleşisi, bu noktada Türkiye-İran karşılaştırmasına dönüşüyor. Yıllar önce, “İran-Türkiye” başlıklı bir kitap yazıp, mollaları eleştiren, şimdilerde Türkiye’nin en “muteber” tarikatının önemli yüzlerinden ve bir partinin genel başkanlığına aday olan kadın yazarımız, bu söyleşiyi okudu mu acaba? Okuduysa ne düşündü? Bilemeyiz.

Bir de “demokrasi” havarisi kesilen kimi “aydınlarımız”, Khazai’nin “mollalar şahı devirip, ‘demokrasi’ getireceklerini söyledi ve ilk başlarda çok ılımlıydılar” sözlerini, güncel deyişle “nasıl okudu” acaba? Peki, AB süreci; AKP ile AB bağıntısı? Khazai bunu, “Türkiye AB’ye girerse İslami bir devlet kurulamaz; belki onlar (AKP) da ne yaptıklarını bilmiyor ya da AB’ye giriş gibi bir popülizm oyunu oynuyorlar” şeklinde açıklıyor.

Soru şu: Yılmaz Esmer’in son araştırmasında vurguladığı gibi, AKP’ye oy verenlerden yüzde 83’ünün “kadının havuz kenarında mayo ile dolaşması günah” dediği bir ortamda, AKP’nin tabanı AB üyeliğine ve Avrupa’nın düşünce ile demokrasi geleneğine evet diyor mu? Yoksa AB projesi, pragmatik ve görünürdeki bir tasarı mı? Araştırmada, aynı kişilerin yüzde 59’unun din kitaplarını, bilime ve bilimsel buluşlara tercih ettiği de bulgulanıyor. Melih Gökçek, “Allah isterse Ankara’nın susuzluk sorunu biter”; hocası Fethullah Gülen, “kuraklık, insanın günahkârlığından kaynaklanıyor” demedi mi? Khosro Khazai’ye kulak verelim yeniden: “Türkiye’de İslami rejim, İran’daki gibi devrimle değil; oldukça yumuşak ve yavaş biçimde gelecektir.”


“Sophia Loren türbanı” aldatmacası / yönlendirmesi, “dindar cumhurbaşkanı” propagandası, şarapla yapılan yemeğin “haram olup olmadığı” saçmalıkları, “Gül benim cumhurbaşkanım olmayacak diyenler, vatandaşlıktan çıksın” yaklaşımı ve AKP’nin, Avrupa’daki Hıristiyan Demokratlara benzetilme çabası… Bu örnekler bile, Khazai’nin vurguladığı gibi “yavaş ve yumuşak bir şekilde” dinciliğin egemen oluşunu gösteriyor. Bu arada, muhalif sesler susturulup, zapturapt altına alınır; din baronları Türkiye’yi parsel parsel kuşatırken, Atatürkçüler “öteki” haline getirilmeye çalışılıyor. Her şey şimdilik “ılımlı”, ama 84 yılın hesaplaşması kıyasıya ve hızla sürüyor.

Bir kez daha soralım ve düşünelim: Türkiye İslamlaştırılıyor mu? Dincilik gemi azıya aldı mı? Toplum, din pazarlamacıları ile onların destekçisi medya ve “aydınların” yörüngesine girmeye başladı mı?...

Hiç yorum yok: