28 Ocak 2009 Çarşamba

MÜZMİN MUHALİFLER TEKKESİ!
ALİ BULUNMAZ

Muhalif olmak ne demek? Muhalefet de ne ola ki?

Bunu düşünmeye başladığımızda karşımıza istesek de istemesek de eleştiri çıkar. Ayakları yere basan, sağlam; ölçüleri belli, nesnel bir eleştiri.

Eğer gazeteciyseniz, bilgi-belgeye dayalı yergi...

İşte gazeteci için muhalif olmanın, eleştirel olmanın ilk koşulu budur: Bilgi, belge ve gerçeklere sırtını yaslamak.

Muhalefet, ancak o zaman işe yarar, eleştirinin değeri yalnızca o vakit anlaşılır.

***

Bugün gücün medyası-medyanın gücü ikileminde süregelen göz boyayan tartışma ve kavgalar, gerçek eleştiriyi ve sağlam muhalefeti öteliyor mu ötelemiyor mu?

Bu noktada iş çetrefilleşiyor. Çünkü iktidara dönük eleştirilerin gönüllü-görevli püskürtücüleri arasındaki işbirliği bir gerçeği ortaya çıkarıyor: O da, kendini ve iktidarı beğenmişlerin yine su üstüne çıktığı ya da çıkmaya çabaladığı.

***

Bu kişilerin dediği de yapıp ettiği de belli: “Müzmin muhalifliği bırakın, iyi şeylere bakın...”

“Olumsuz eleştiriyi kesin, sesinizi yükseltmeyin...”

Bir başka deyişle, “müzmin muhalif tekkesinden çıkın...”

Tamam da, bunun karşısına ne koyuyorlar?

Suya sabuna dokunmayan, huşunun ve yalnızca övgünün geçerli olduğu asıl tekkeyi...

Yani, tatlı su eleştirelliği: Eleştirir gibi yapılan, aslında eleştirinin “E”sinin bile kapıdan giremediği o meşhur tekke...

Bu zatlar aynı zamanda “gazeteci.”

Film burada kopuyor.

Mesleki refleksini yitiren, neden sonuç bağlantısını göremeyen, bilgi-belge yerine kulaktan dolma kırıntılar ile yetinen ve eleştirel gözlük yerine, pembe gözlükleri ısrarla takmaya devam edenler yine aynı kesim değil mi?

“Eleştirinin ve muhalifliğin bir sınırı vardır” diyerek, kendisinden olmayanı “müzmin muhalifler tekkesini” terke davet edenler şunu kendine soruyor mu:

Asıl övgünün bir sınırı yok mudur?..

Hiç yorum yok: