16 Ocak 2009 Cuma

KAHİNLER VE FISILTILAR...
ALİ BULUNMAZ

Hatırlayalım: “12 Eylül öncesine mi dönelim” sözü, bir zamanların önemli bir baskı aracıydı.

Darbe sonrası, anayasayı halka onaylatmak için kullanılan bir sözdü.

12 Eylül öncesinin ortamına atıf yapılıyordu: Katliamlar, silahlar, örgütler, sağ-sol çatışması, Sivas, Maraş, 1 Mayıs gibi öldürümler anımsatılıyordu...

24 Ocak kararlarının kreması ve “terör ile kardeş kavgasını bitirme” sloganıyla atlantik ötesinden devşirilen 12 Eylül darbesi, Türkiye tarihinde bomboş bir sayfa açtı. 12 Eylül'ün aslında neyin habercisi olduğu birkaç yıl sonra anlaşıldı.

Cuntacıların parlattığı ve iktidara getirdiği tarikat uzantılı iktidar ve bürokrasi, yükseldikçe yükseldi, palazlandı, serpildi. Aydın ve gazeteci cinayetleri, çeteler, Sivas Madımak'ta yakılan şair, yazar, bilim ve edebiyat insanları, faili meçhul cinayetler, çeteler, Susurluk; hepsi 12 Eylül'ün ardından yine gündeme oturdu.

Kısacası öncesi ile sonrası birbirine karıştı. Bugün görüyoruz ki, kafalar hiç olmadığı kadar karıştırılıyor. Kavramlar ve algılamalar da.

Zaten Anglo-Sakson siyasetin temel ilkelerinden biri de bu değil mi: “İnandıramıyorsan kafaları karıştır.” Türkiye'deki iktidar da Atlantik aşırı siyasi gömleği giydiğine göre, bunun uygulayıcılarından başka bir şey beklemek saflıktan öte bir anlam taşımıyor.

Her tarafın altı üstüne getiriliyor, kazılar sürüyor, mermiler, silahlar, kasetler, ne idüğü belirsiz hahamlar, iddialar, iftiralar, dalgalar, kayıtlar ve sözler ortalıkta fink atıyor. Oluşturulan havuza “bunu da alalım, şunu da koyalım” gibi bir “mantıkla”; ama özellikle iktidara muhalefet eden ve bugünkü siyasi anlayışı eleştiren herkes atılıyor.

Başka bir deyişle kurunun yanında yaş da yakılıyor; at izi it izine karışıyor, hedefler şaşırtılıyor...

Kahinler ise fısıldıyor: “Bu böyle kalmayacak, yeni dalgalar olacak, şu isimler de toplanacak.”

Ağız ishali olmuş kimi şaklabanlar uzak diyarlardan konuşuyor, hem de öyle böyle değil, saatlerce ve günlerce...

Topluma yeni korkular salınıyor, köşe başlarında herkes olan biteni anlamaya çalışıyor. Bir bakıma yapılmaya çalışılan işe yaramış görünüyor: Akıllara düşen kurtlar, insanları tuhaf tartışmalara sürüklerken, “Ergenekon” denen ortaoyunun yazar ve yönetmenleri de memnun biçimde eserlerinin halkla buluşmasını izliyor.

Şimdi gelinen noktada kilit soru şu: Bunun arkasından ne çıkacak ve nereye varılmak isteniyor?

Yanıtını kahinler veriyor aslında: “Türkiye'de yeni bir sistem kuruluyor; bu, onun alt yapısı.” Yani “sivil darbe” diyemiyorlar da, böyle diyorlar; daha “akademik” hale getiriyorlar kelimeleri...

Parçalar yerine oturuyor yavaş yavaş. Bugünün olup biteninin, yarın tam anlamıyla ne sonuç doğuracağı ise sonradan enikonu ortaya çıkacak gibi. İyi ama Türkiye o zaman nerede olacak, sesini duyurmak isteyenler etrafta kimseyi bulabilecek mi, orası şüpheli.

Herhalde kahinlerin buna da uygun yanıtları vardır, bekleyip göreceğiz...

Hiç yorum yok: