21 Haziran 2007 Perşembe

“BURJUVALAŞAN” DİNCİLER!
ALİ BULUNMAZ

Ne deniyor kimi yorumlarda: “AKP’nin lokomotifi olan ve ‘eskiden İslami denen sermaye’ şimdilerde kentlileşiyor, küresel pazara açılıyor ve burjuvalaşıyor; kısacası sisteme dahil oluyor.

Sözü geçen hangi sistem? Bu yorumları yapanlar hangi sistemden bahsediyor? Yine son zamanlarda garip bir “merkez” söylemi türetildi. Güya AKP vitrinini süslediği adaylarla, merkez sağa yerleşmiş; kendisini besleyen ana ekonomik güç de hızla "burjuvalaşıp marjinallikten sıyrılarak korku duvarlarını parçalamış.” Kağıt üstünde kulağa hoş gelen ve “ılımlı” kesimlerce hemen sahiplenilen bir söylem bu.

Ama gelin görün ki, gerçekler bu pembe tabloyu doğrulamıyor. Bir kere İslami yatırımcı ve girişimcilerin “burjuvalaşması”, kendi yolundan sapmayan ve hedeflerine yürüyen, bu arada hafif yollu dönüşen / dönüşmüş görüntüsü veren özel bir anlam içeriyor. Ama yol yordam belli. Nedir o? Toplumu “biz ve onlar” biçiminde açık veya örtük ayrıştıran sosyal ve kültürel altyapının temellerini, önce yumuşak geçiş süreciyle (: “ılımlı” biçimde) atan; daha sonra bunun üzerine hedeflenen sert çizgiyi (: İslami yaşam düzenini) yerleştirmek isteyen bir yol. Bu amaçla (Güneydoğu Anadolu, İstanbul’un bazı ilçeleri, Doğu Anadolu’nun hassas yerleri gibi) “pilot bölgelerde” çalışmalar hızla sürüyor. “Küreselleşti”, “sisteme dahil oldu” ve “burjuvalaştı” denen İslami yatırımcılar da, “geçmişten ders almışçasına” elindeki (ekonomik ve siyasi ile medya) gücünü sonuna kadar kullanıp, “ılımlı” yaklaşımıyla söz edilen dönüşüme kaynak sağlıyor.

Farklı renklere bürünen ve bugün karşımıza eski hallerinden çok değişik şekillerde çıkan kimi “solcu aydınlar” da, yukarıda ifade edilenleri dile getiren kim varsa paranoyaklıkla suçlamaya hız veriyor. AKP iktidarı (ve dolayısıyla “bizim iktidarımız” da) korunsun diye kalem döndürenler, geçmişte kıyasıya eleştirdikleri İslami sermayeyi ve siyaset anlayışını, biraz da vitrine bakıp aldanarak / aldanmak isteyerek yere göğe sığdıramıyor.

Bununla birlikte AKP’nin temel taşıyıcısı olan ve “burjuvalaştığı” söylenen İslami yatırımcılar da, “kutlu” hedeflerine uygun yatırımlar yapmaya devam ediyor. Birbiri ardına açılan beş yıldızlı harem-selamlık oteller, Güneydoğu’yu parselleyip oradan Kuzey Irak’a uzanan Kürt-İslam sentezci şirketler, Türkiye’nin tamamına dünyanın dört bir yanına yayılan dinci okul ve vakıflar, nurla aydınlanan gazete ve televizyonlar, reklam ve pazarlama şirketleri, alışveriş merkezleri…

Peki bunun adı burjuvalaşma olabilir mi? İster beğenelim ister beğenmeyelim burjuva olma, içinde güçlü bir hümanizm barındırır. Fakat dinci sermaye “bizden-onlardan” ayrımını fonlayıp, laik demokratik sistemi günden güne aşındıracak “hizmetlere” imza atmakla mı burjuvalaşıyor? Yoksa bu niteleme birilerinin işine mi geliyor? Sorarsanız “ılımlılık” söylemiyle kendilerinden büyük hümanist yok! Ya gerçekler; toplumu bölen ve geren, ileriye dönük politikalar, “hoşgörü” söylemiyle ne kadar uyuşuyor? Emperyalist kuşatmayı dinci holdinglerin kara paralarıyla beslemek; üstelik bunu yurtdışındaki fakir fukaranın üç beş kuruşunu cebe indirerek yapmak ne kadar insancıl? Böyle mi burjuva olunuyor?

Burjuva olmak kolay değil, önce takiyyeyi bırakıp, yüzü aydınlığa dönmek / aydınlığı içselleştirmek; dünyayı ve olayları sağlıklı bir zihinle yorumlamak, hümanist bakış açısını gerçekten kabullenmek gerek. Fakat bu kadar çabuk değişilebiliyor mu? Eski gömlekler kirli sepetine bir çırpıda atılabiliyor mu?...

Hiç yorum yok: