14 Nisan 2009 Salı

TEPKİSİZLİĞE ALIŞMAK...
ALİ BULUNMAZ

Artık işin rengi belli oldu.

“Ergenekon” havuzunda neredeyse kıpırdayacak yer yok. Muhalif olanla darbe özlemi çeken, gerçek aydınla karanlık işlere bulaşanları “usturuplu” biçimde yan yana getirmek; bunu da “hukuk”, “demokrasi” ve “özgürlük” adına yapmak farza dönüştü.

Araştırmacı gazetecilerin hedefinde olan, ama şimdilerde sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen yürekli gazetecilerin köşelerini kaplayan karıştırmacı gazeteciler kulaklara kar suyu kaçrmakta iyice ustalaştı.

Meydanın hızla boşaltılmasından mıdır nedir, palazlanıp yükseldiler.

“Onu da alın, şunu neden henüz almadınız” temalı yazılar döktüren zevat, cemaatin yolunu açmaya, dikensiz Türkiye bahçesi yaratmaya çabalayanların en hakiki dostlarına dönüştü.

Şimdi onlar konuşuyor, kendilerinden başka kimse ses etsin istemiyor.

Kendi çapında “haklılar.” Çünkü, ancak o zaman yola devam edebilirler. Korku duvarlarını yalnız o zaman dikebilirler.

***

İşte “Ergenekon” havuzu da bu yüzden doluyor sürekli.

Oyların düştüğü ortaya çıkıyor, hemen bir “dalga.”

Ekonomik kriz, tepkiler, bir “dalga” daha.

Yeni ekonomik paket mi açıklanacak, al sana “dalga.”

“Türkiye ile dalga mı geçiliyor?” diye sormadan edemiyor insan.

Geçiliyorsa, yazık gerçekten çok yazık.

Yok eğer geçilmiyorsa; demokrasiden söz açılacaksa, hukukun üstünlüğü deniliyorsa, hani Deniz Feneri, dokunulmazlıkların kaldırılışı, yolsuzluk dosyaları nerede?

***

Hiç bunlara kafa yormaya gerek yok aslında. Ne isteniyorsa yapmalı.

Bir köşede oturup olan biten izlenmeli!

İstenen bu değil mi?

Yani tepkisizliğe alışmak...

Alıştırılmak...

Yani insanların “sus, susmazsan sıra sana gelecek” sözünü bellemesini sağlamak...

Hiç yorum yok: